17 Temmuz 2013 Çarşamba

Artık güzel şeyler yazmak istiyorum. Ama olmuyor, olmuyor, OLMUYOR!!!!!

Her şey mükemmel gidiyor demeyi öyle çok isterdim ki.
Sürekli hastalık sürekli hastane oldu içimiz dışımız. Oğlum 5 aylık ama benim bu yaşımda gittiğim hastaneden çok hastaneye gitti.

Anlatmak, konuşmak ve hatta artık yaşamak bile istemiyorum sanırım. Gücüm tükendi.

İzmir'de ishal oldu. İshale bağlı çiş yapamıyor bir de sünnet yaptıralım mı diye gittiğimiz doktordan idrar yolları enfeksiyonu diye çıktık.3 hafta hastanede süründük. 1 hafta hastanede yattık. Sonra enfeksiyon yok diye hastaneden çıktık.

Bu arada yeni eve taşındı sevgili, bizde Edremit'e evimize döndük. Cuma rutin kontrol için Balıkesir'de ki kalp doktorumuza gittik. Ameliyat yerinde aşınma var mı diye her ay kontrole gidiyoruz. Çok şükür yok. Ama kontroller devam.
Pazartesi çocuk doktorumuza gittik yine aylık muayene için. Durumu iyi. Kilo ishalden sabit. Bu hafta katı gıdalara başlıyoruz. Yoğurt ve meyve püreleri. Sol göz düzelecek gibi durmuyor göz doktoruna gidin artık dedi ki 2 aydır göz doktoruna gidelim mi diye sorup duruyorduk. 
Ve bugün göz doktoru kontrolümüzde doktor duane sendromu olduğunu bir araştırma hastanesine gitmemiz gerektiğini söyledi.
Duane sendromunun tedavisi yokmuş yani sol gözü hep böyle kalacak. Gözün ortasında bir çizgi olduğunu düşünün göz o çizgiden dışa doğru gidemiyor. Kalp anomalisine bağlı olabilir diyorlar. İzmir'e gittiğimizde anlaşılacak artık her şey.

Doğumdan önceki tek derdimizin sünnet olduğu günleri öyle çok özledim ki.

Anlamsızlaştı gözümde tüm dünya. 
Sınandığımıza inanmak istiyorum. İsyan etmek istemiyorum fakat olmuyor artık. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.

Ne olur oğlum bizi suçlama. Ne olur.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine!

Oğlum, Devrim Rüzgar'ım.
Bu tarihi unutma annecim 27 Mayıs 2013! Ve aklının ve yüreğinin en güzel yerine yaz Ütopyalar Güzeldir! Ve sakın her gün her dakika tekrarlamaktan vazgeçme "yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine".

27 Mayıs günü annenle babanın en sevdiği, çok sevdiği yerlerden biri olan Taksim'de ki Gezi Parkı'nda abilerin ablaların ağaçların söküldüğünü farketti ve hemen oraya koştu ne oluyor diye. Gezi Parkı'nda ki ağaçların söküleceğini ve oraya alışveriş merkezi inşa edileceğini öğrendikleri gibi oturma eylemine başladılar. Ertesi gün daha da çoğaldı, doğanın katledilmesine karşı olan, kalan üç beş ağacımızı bize bırakın dokunmayın diyen abilerin ablaların. Kırmızılı kadın var ya annecim, işte bugün ortaya çıktı o güzel ablan. Sanatçılar doldurdu her yeri. İnsanlar çoğaldıkça çoğaldı. İnternetten canlı yayınlanmaya başladı benim gibi oraya gidemeyen ama gelişmeleri görmek isteyenler için.
İşte o gece sessiz sakin uyuyabildiğim, uyuyabildiğimiz son geceydi annecim. Ertesi gün uyandığımda yer yerinden oynamaya başlamıştı bile. Sabah beşte polis çadırları yakarak abilerini ablalarını oradan çıkarabileceğini sandı. Ama başaramadı. Her yere gaz bombası atmaya başladılar. Demokratik haklarını kullandıkları için şiddete maruz kaldılar. Hiçbirimiz böyle olacağını tahmin etmemiştik yavrum. Polis dizilmişti ellerinde jopları ve kalkanlarıyla ama abilerin, ablaların onlara kitap okuyordu. Belki de o polisler hayatlarında hiç kitap okumamıştı. Ama yılmadı onlar kitap okudular, şarkı söylediler, güldüler, güldüler.

Bu hikayede bir de kötü adam var oğlum. Kendini padişah sanıyor bu kötü adam. Üslubunu bir görsen, o kadar terbiyesiz, o kadar saygısız ve o kadar seviyesiz ki. Bizlere hiç benzemiyor. Bizim gibi sanatı sevmiyor, balerinlere kötü kadın diyor mesela, tiyatroya gittiğini hiç sanmıyorum kaldı ki opera izlemiş olsun. Sesimizi hiç sevmiyor bir de. Susun diyor hep, ben ne dersem onu yapacaksınız diyor. Astığı astık kestiği kestik. Elinden gelse hepimizi bir yere kapatır ve kötü adam kahkahasıyla uzaklaşır. Sana bu kötü adam hakkında daha çok şey anlatmak istiyorum ama burada değil oğlum bunları anlayacak yaşa geldiğinde nasıl biri olamaman gerektiği konusunda konuşurken anlatacağım bir bir.
İşte bu kötü adam bizleri dinlemek, bizleri anlamak yolunu seçmedi. Hayır dedi benim dediğim olacak orası (kendi de çok net bilemedi annecim oraya ne yapacağını, alışveriş merkezi dedi, topçu kışladı dedi, müze dedi bilemedik biz de ne olacağını.) yıkılacak!
Her şey bir anda oldu bebeğim. Her şey bir an da alt ve üst oldu. Her yer gaz bulutuydu. Her yer şiddetti. Ama abilerin ve ablaların ne yaptılar biliyor musun? Pes etmediler, azalmadılar, daha da çoğaldılar. İstanbul ayağa kalktı. O Boğaz Köprüsünden yürüyerek geçtiler Anadolu'dan Avrupa'ya! Ankara'da, İzmir'de, Adana'da, Bursa'da, Eskişehir'de, Antakya'da Türkiye'nin dört bir yanından abilerin ablaların sokağa döküldü. DUR! dedi. Bu ülkeyi sana vermeyeceğiz. Bu ülkede hepimiz bir ağaç gibi tek ve hür ve kardeşçe yaşayacağız dedi. Teyzeler amcalar evlerinden tencere tavaları birbirine vurdular, düdük çaldılar, ışıkları kapatıp açtılar. Hatta sen de ışık açıp kapattın annen mahalleyi ayağa kaldırırken haberin olsun.
Bizim evimizde televizyon izlenmiyor ya oğlum işte bu olaylar yüzünden izlenmiyor. Çünkü bütün bunlar olurken o televizyon hiçbirini vermedi annecim. Ve bizler onu izlememeye söz verdik.
Günler böyle geçti hep. Her yer ayaktaydı, herkes sokaktaydı. Şimdi sen diyorsun ki ne gerek var annecim tamam yapmayacağım alın parkınız sizin olsun deselerdi ya. Demediler işte oğlum. Demedikleri gibi bizi haksız  ilan ettiler, ülkeyi bölmeye çalıştığımızı söylediler, 3-5 çapulcu, 3-5 ayyaş olduk. Ve bu noktadan sonra olay yıllardır sustuğumuz her şey oldu. İçimizde o kadar çok büyütmüşüz ki sustuklarımızı, çığlığımız yüzbinler oldu milyonlar oldu aktı sokağa.
Şiddet daha da arttı. 4 kişi hayatını kaybetti. 10'dan fazla kişi gözünü kaybetti. Binlerce kişi yaralandı. Binlerce kişi gözaltına alındı.
Ama o kötü adam hep diretti! Hayır! Benim dediğim olacak!

O kadar çok güldük ki annecim bir de. Twitter'da yazmışlar, eğer sizler bize neden devrim olmadı diye sorarsanız, gülmekten yapamadık evladım diyeceğiz sizlere. Herkesin zekasına hayran olduk. Öyle duvar yazıları vardı ki oğlum kahkahalar attık her gördüğümüzde. Polis, hükümet hepsi bu zeka karşısında ne yapacağını şaşırdı, daha çok hiddetlendiler bu yüzden daha çok şiddetlendiler. Ama bizler her saldırının sonunda "Ya ameliyatlı yerime gelseydi" dedik "Ay yeter polis çağıracağım şimdi" dedik ve güldük kahkahalarla. Senin ninnin çapulcu marşı oldu "çapulcu musun vayy vayy eylemci misin vay vayy" diyerek dolandık evin içinde.

O kadar çok hayran olduk ki annecim bir de. Kırmızılı kadın vardı polisin saçlarına biber gazıyla fön çektiği. Ama hani annenin en sevdiği ve kıskandığı var ya. Siyahlı kadın. Toma'nın önünde kollarını açıp sıkılan suyun karşısında dimdik duran eğilmeyen bükülmeyen o dünyalar güzeli kadın. Sonra duran adamımız oldu dün. AKM'nin karşında durup Atatürk bayrağına saatlerce kıpırdamadan baktı. Çarşı bizim için hep efsaneydi ama asıl bu olaylarla böyle efsane oldu. Davulcu Vedat POMA'yı işte bu zamanlarda kullandı.

Her insana aşık oldum annecim her insana hayran oldum oradaki.
Ben katılamadım aralarına. Çünkü sen en fazla 1 saat bensiz kalabiliyordun. Mahallede bile sokağa çıktığımda 10 dakika sonra senin için geri dönüyordum. Vicdan azabı çektim, suçluluk duygum beni mahvetti hep. Ağladım hep ama hep ağladım. Bende internetten; doktor numarası buldum yaralanan arkadaşlarıma, gezi parkındakilere yemek yolladım, susmadım, televizyon izlemedim, bütün tv kanallarını maillerle protesto ettim, alışveriş merkezine gitmedim, o kanallara reklam veren markaları kullanmadım. Elimden geleni yapmaya çalıştım.

Bugün 19 Haziran 2013. Hala sürüyor bu anlattıklarım oğlum. Ne zaman biter bilmiyorum. Ama ne olursa olsun kazandığımızı biliyorum oğlum!
Senin dünyaya geleceğini öğrendiğimde çok üzülmüştüm, çok korkmuştum. Çünkü durumumuz hiç iyileşmiyordu. İsmin benim içindi. Benim devrim rüzgarım olacaktın sen, hayatımı değiştirecektin, yeni bir ben olacaktım. Ama sanırım sen tüm ülkenin Devrim Rüzgar'ı oldun oğlum. Bizler, sizler için ölüyoruz, yaralanıyoruz. Bizler sizler için fişleniyoruz. Bizler, sizlerin daha rahat nefes aldığı bir ülke istiyoruz. Bizler gibi çıkıp sokağa rahatça çıkıp oynamanızı istiyoruz. Bizler sizlerin kendi kararlarınızı kendinizin aldığı bir gelecek hayal ediyoruz.

İyi öğren yavrum. Geçmişini iyi öğren. Kimse seni kandıramasın. Kimse seni üç beş liraya götünün kılı edemesin.
Oku! Okumaktan asla vazgeçme.
Oku, izle, dinle!
Farklılıkları kabul et, kimse senin gibi düşünmüyor diye onları hiçe sayma.
Ve asla ama asla unutma özgürlüğümüz için ölenleri. İçinde bir yerlerde onlar hep yaşasın.
Bırak sana çapulcu desinler, bırak sana ayyaş desinler, bırak sana marjinal desinler, bırak sana tinerci desinler, bırak sana ne isterlerse onu desinler! Sen asla ama asla inandığın şeyden vazgeçme, sakın değerlerini para için satma. Emin ol şerefli ve onurlu olmanın fiyatı icat edilmedi daha.

2+2 5 eder diyenlere, sen dimdik ayakta HAYIR 4 EDER! de.
Bunun için ölmeyi göze al. Çünkü senin annen ve baban bunun için ölmeyi göze aldı.Çünkü milyonlarca abin, ablan, teyzen, amcan, deden, ninen bunun için ölmeyi göze aldı. Bunu sakın unutma!


Sen bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşa! Sen özgürlüğünle çok yaşa!



27 Mayıs 2013 Pazartesi

Bu çoook zoor aşkııım bu çoook zooorrr!

Nasıl yazsın bu kadın nasııııııl, tuvalete gidebildim bugün de çok şükür diyerek günü bitirirken?

Emzir emzir emzir!

Hayat mottom "accıık tattır da, uyusun!" oldu. Ve tabi ki uyumuyor! Tracy beni affetsin, sürekli kucakta uyuyoruz. 2 gün düzenli, 2 gün düzensiz gidiyor günlük hayatımız.

Depresyonlardayım anacıııım depresyonlardaaaaa. Gün hiçbir şeye yetmiyor. Zaten bir şey yapmaya hevesim de yok. Kilolarım iyice midemi bulandırıyor sanki başka biri oldum.

Evde 1 ay kalabildim.Şimdi yine İzmir'de anacııımın yanındayım. 2 gündür uyuyabiliyorum. İzmir'de olsan da değişen tek şey bu. Uyuyabilmek!

Kalbimin şen bülbülü çok iyi nazarlaar değmesin. Bir boyluu bir posluuu biir yakışıklıııı aynı babası (boy hariç ahahhaha)
Büyümesi güzel hatta biraz önde, yine nazar değmesin. Mitral kapak darlığı devam ediyor, kalbin sol tarafı hala küçük ama ameliyata bağlı iyileşmeye devam ediyor. Tansiyon ilacını kullanmaya devam ediyoruz. Bunun dışında bir sorunumuz yok şükür. Kilo alması çok önemli ve şükür çok iyi kilo alıyor. Umarım böyle devam eder. Yani yine emzir emziiir emziiiirrr!

Hayatımı geri istiyorum çığlıkları atsam da bir gülüşü tüm dünyama, tüm vazgeçtiklerime değer!







13 Nisan 2013 Cumartesi

Yeniden insan olmaya çalışmak

Yaklaşık 1 ay bir kabusun içinde yaşadıktan sonra yeniden insanlığa dönmek zaman alıyor. Normal bir doğum sonrası bile adaptasyon süreci hayli zor olurken benim gibi loğusalığını bile yaşayamamış doğumun 3. gününden itibaren sürekli ayakta olan, yemeğini bile başkalarının yedirebildiği biri olunca bu süreç daha da uzuyor sanki.
Böyle büyük bir sorumluluğu yerine getirebilecek miyim diye endişe ederken, tokat yer gibi aniden anne oldum hemde en ağırından. Küvezde ki halleri, ameliyata girerken ki hali, yoğun bakımda ki halleri, enfeksiyon servisinde yattığımız zamanlar sanırım ömür boyu silinmeyecek hafızamdan.
Uykusuzluğa meslekten alışık olduğum için o kadar çok koymadı, fakat bütün gün süren o emzirme süreci, tuvalete bile gidememek eeeee amaa yaaa yeter dedirtiyordu ki biraz düzene girdik.
Ailemin yanında olduğum için her şey kolay. Yemek yok, temizlik yok, çamaşır ütü yok kısaca dert yok tasa yok. Asıl eve gidince neler olacak nasıl üstesinden geleceğim onu merak ediyorum.

Maşşaaaalllaaah diyerek başlayayım da nazarlar değmesin oğluma. Bu çocuk 53 günlük olduğunu unutuyor. Elinden tutuyorsun ayağa kalkıyor sapa sağlam yere basıyor sonra adım atmaya çalışıyor, her şeyi takip ediyor, sinirleniyor, küsüyor bunları kaşlarını çatıp ellerini sıkıp gözlerini başka yere çevirerek belli ediyor, ana kucağında ki sallanan oyuncaklara eliyle vuruyor(bugün yaptı ilk kez, kaç gündür kesiyordu hafif hafif), banyoda yere basmaya çalışıyor, hafiften sesler çıkarmaya bile başladı. Tamam cevizi çok yedim ama bu kadar da değil.
Belki yaptıkları vaktindedir ama 25 gündür birlikteyiz diye çok çabuk yapıyormuş gibi geliyordur bana. Olabilir. Dalga geçiyorum hatta ağlarken ağzına parmağımı koyup çekiyorum "anniiee" gibi bir ses çıkıyor aha anne dedi işte diyorum (:
Uykusuzluk sorunumuz yavaş yavaş halloluyor gibi. Gözler kapanıyor uyuyacak fakat zorla gözleri açıyor uyumayacağım ben diye. Gece çok şükür 2 saatten 4 saat uyuyor ama sonra başlıyor tüm gün en fazlası 1 saat olmak üzere uyumaya. Eve gidince umuyorum ki daha çok düzene gireceğiz, uyaranlar azalınca.
Evimi özledim, kocayı özledim... Ahhh ah!
Uyuma saatleri fazlalaştıkça benim insan olmam kolaylaşıyor. Bugün 59 gün sonra kuaföre gidebildim mesela 1.5 saat evden kaçıp (:
Her şeyin daha da zorlaşacağını bilsem de eve gitmeyi istiyorum, kendi düzenimizi oluşturmamız lazım, hazıra çok alıştım, bünye zaten doğuştan hazıra konmaya alışık annem sayesinde, durdukça iyice hamur kıvamında kalacağım.
Saat 2 oldu, bizimki birazdan uyanır.
Sevgiliyi çok ama çok özledim!

11 Nisan 2013 Perşembe

50. Gün Ve Merhaba!

Yüzü koyun yatırdım, dudakları büzülmüş, derin uykuda arada gülücükler saçıyor.. Şükürler olsun!
Neresinden tutup anlatmaya başlayayım? Hele de uyku aralıkları bu kadar kısayken (:
En başa dönmek en iyisi.

20 Şubat günü sabah 08:57'de sezeryanla doğdu Rüzgar Devrim'im. İlk doğduğu anı görebilmek için epidural sezeryan oldum. Kişiden kişiye değişiklik gösteriyor sanırım epidural. Ben kesip biçmeleri hisseden gruptaydım. Doğum esnasında ne olur bir damla su diye yalvarmamı hiç unutamayacağım. 
Doğumdan sonra (görme,koklama ve öpmeden sonra); elektrikli soba önünde titreyerek, belimden aşağısı bir et külçesi halinde bana dünyalar kadar uzun gelen bir süre yattım. Daha sonra odaya götürüldüm. Tüm ailem ve bebeğim aşağıda beni bekliyordu. 
Yatağa yatırıldım, serumum değişti, tansiyonum ölçüldü, göbeğime kum torbası konuldu ve bebeğim göğsüme verildi. Emme refleksi gayet iyiydi. Tüm gün yani akşam 17:00'ye kadar bebeğim emmeye çalıştı fakat bir süre emiyor çabuk yoruluyor bu yüzden de süt gelmiyordu. Sezeryan olduğu için hazırlıklıydık sağarak ilk damlayı verdik. Saat 17:00'de doktor kontrol için geldi. Ve kabusumuz işte böyle başladı.
Kontrol normalden uzun sürdü. Göğsü normalden fazla inip kalkıyordu. Sezeryan doğumlarda olabilen yaş akciğer hastalığı teşhisiyle hemen küveze alındı. Bu arada benimde ayaklarım çözülmeye başlamıştı. Bütün gece yatmak yerine uzun bir koridor aşıp küveze bebeğimi görmeye gittim. Bu benim için iyiydi çünkü hareket etmek sezeryandan sonra gerçekten çok önemli. 
Ertesi gün bebeğimsiz eve taburcu oldum. Bu anı anlatmayı gerçekten kelimelere sığdıramam!
5 gün küvezde kaldı Rüzgar Devrim orada. 5. gün sabah taburcu olduk fakat hemen kardiyoloji servisinden bir doktora gitmemiz söylendi. Edremit'ten Balıkesir'e yola çıktık. O an için hiç jetonum düşmedi neden kardiyolojiye gittiğimiz, genel bir kontrol sandım daha sonradan doktorun kalpte üfürüm duyduğunu ve bu yüzden gittiğimizi öğrendim. 2 saate yakın süren bir kontrolün ardından, aort damarında daralma olduğu buna bağlı olarakta kalbinin sol tarafının küçük kaldığını öğrendik. Aynı gün İzmir'e Behçet Uz'a geldik. Yenidoğan servisine bebeğimizi yatırdık ve annemlere geldik. Geliş o geliş.
Ertesi gün mr anjiyo çekildi. 1cmlik bir daralma tespit edildi. Bir ertesi güne ameliyat günü verildi. Ve 28 Şubat günü 09:50'de ameliyata başlandı. Damarın dar olan kısmı alınıp yerine kendi damarından yama yapıldı. 12:10'da ameliyat başarılı bir şekilde sona erdi. Ameliyat sonrasında yoğun bakıma alındı ve 12 gün yoğun bakımda kaldı. Yoğun bakımda da enfeksiyon kaptı mı... 1 hafta da intaniye servisinde yattık. Eve 20 Mart günü çıkabildik.
Şimdi böyle mekanik bir şekilde anlatmak ne garip. Saatler ay, günler yıl gibi geçti aslında. Nasıl anlatabilirim ki o geçen 1 ayı... Çaresiz bekleyişler, yakarışlar, umut etmeler bir süre sonra hissizliğe dönen tüm o duygular... Ağlamalar, yalvarmalar, yeter demeler! Ve en sonunda "her şeyin bir sebebi vardır"beylik cümlesine sarılma.
Doktor artık gelmenize gerek yok diyene kadar kontrole gideceğiz her 3 ayda bir. Günde 3 defa tansiyon ilacı kullanıyor şimdi benim Benjamin Button'um.
Her şey iyi her şey güzel. 3800 gram 52 cm doğdu. Şimdi 4670 gram ve 58 cm.
(Maşallah pü pü pü, kıçı kaşı, tahtaya vur, felaknas oku)
Hala İzmir'de annemlerdeyiz. Haftaya evimize gideceğiz bakalım.
Hastaneden çıktığımız günden bugüne kadar olan kısmı özetlemek gerekirse eğer "meme, meme, meme"
Bebeklerin 18 saat uyuduğu ise yalan. 6 saat uyursa göbek atıyoruz. Sürekli memede, sürekli kucakta.
Yamalı bebek diye biraz tolerans gösteriyoruz şimdi ama eve döndüğümüz zaman nazi kampına dönüşeceğiz.
Tracy'nin kemikleri sızlamasın hiç.
Planlananlar sekteye uğrayabiliyor. Her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor.

Son olarak eğer google yoluyla aort koarktasyonu aratıp buraya geldiyseniz istediğiniz her soruyu sorabilirsiniz. İnsan destek olacak birilerine ihtiyaç duyuyor. Kimseyle konuşmadım, hiçbir telefona çıkmadım fakat eğer bebeği bu ameliyatı geçirmiş biri olsaydı onunla konuşup dertleşmeyi çok isterdim.
İçinizi ferah tutun, her şey geçecek buna inanın, hayırlısıysa kucağıma gelir diyin fakat her zaman her şeye hazır olun. Güçlü olun, sadece çoook güçlü olun. 

15 Şubat 2013 Cuma

Kaldı 5 gün


Güneş ışığı ekrana yansıyor ve ekrandan kocaman bir gıdı görüyorum şu an. Yeeeteeer çığlıkları atmaktayım. Çekilen tüm çile alınan tüm kilolar kutsal ama içim hala 50 kilo...Dışım 85. 27 kilo almanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum sanırım.
Son 5 günümüz.
Devrim Rüzgar paşamız son 5 günde isteğiyle doğmazsa 20 Şubat günü sezeryan oluyorum. Hiç hazırlamamıştım kendimi ameliyat olmaya. Hep normal doğuracağım diyordum. Doktorumun da sezeryancı bir doktor çıkması beni oldukça hayal kırıklığına uğrattı. Belki de korkuyordur ve bana yansıtmıyordur.
Sonuçta en başından beri sorunlu bir hamilelik yaşadığım düşünülürse gayet anlaşılabilir bir durum.
Şimdi epidural sezeryan korkumu yenme aşamasındayım.Yavaş yavaş kendimi alıştırdım gibi.
Aslında doktorum 14 şubat yani dün sezeryan yapalım ve bitirelim artık bu işi demişti bir hafta önce lakin ben kabul etmedim biraz daha dursun sahte sancılarım var belki gelir hem biraz daha kilo alır diye düşündüm.
İyi mi yaptııım kötü müüü hiiç bilmiyorum. Bana kalsa sonsuza kadar içimde taşıyabilirim aslında :D
Ağrı çok, ani gelen yorgunluk çok lakin kendimi kuş gibi hafif hissediyorum nedense.
Bebeğim kıpır kıpır çok şükür. 3200 gibi bir kiloda şu an %10 + - hata payı var.
Hıııh annem benimle ilgili yazı yazıyor diyip bir tekme çıkardı sol kaburgamın altından.
Doyamadım sanki ben hamileliğe. Sanki daha yeni alıştım ve hoooop doğum zamanı geldi çattı.
Son 5 günümüz işte... 5 gün sonra bir ünvan kazanıyorum şu hayatta hiç kaybetmeyeceğim.
"Anne"

16 Ocak 2013 Çarşamba

Son 1 ay


1 ay göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş ve eminim hayatım artık göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş ve bitmiş olacak.
Dün doktorumuza gittik. Devrim Rüzgar'ımız 2.5 kilo olmuş. Boyu çoooook uzunmuş. Ki zaten hissediyordum. Aynı anda sol leğen kemiğime ve sağ kaburgamın altına vurabiliyor :)
Doktor boyu çook uzun, ince ve uzun bir bebek olacak dediğinde Murat'ın "Bana benzemesin boyu" demesi hayat boyu gözümün önünden gitmeyecek bir de ağzı 1 cm açık ultrasonda Rüzgar'ın hareketlerini izlemesi :)))
Yüzünü yine göstermedi tam olarak. Bayağı bir uğraştı yüzünü görmek için doktor. İçimden bozma işte bebeğimin rahatını demek ki öyle rahat hissediyor kendini diyorum sürekli. Sonra hafif bir döndü yüzünü... Sanki kendimi gördüm çenesi,dudakları... Oh tamam gözü burnu ağzı yerinde dedim doktor gülüyor :D
Mucizem benim...
Öyle alıştım ki içimde kıpırdayıp durmasına, artık canımı acıtmaya başlaması bile umrumda değil, hep orda kalsın istiyorum, doğmasın, hep göbüşümde dursun, ben onu her şeyden koruyayım (kendimden koruyamıyorum en kötüsü bu!).
 Sezeryan olmaktan korkuyorum, hemde çok. Bebeğim ilk nefesini aldıktan sonra hemen kucağıma almak istiyorum. Sersem gibi sadece kendimle ilgilenmek istemiyorum. Çünkü onun doğum anı benim devrimim olacak. Ben artık başka bir Nihan olacağım. Ve bunu narkozun etkisinden çıkmakla uğraşırken, dikişlerle boğuşurken başarabileceğime inanmıyorum. Ve ben neyi istemiyorsam başıma geldiğinden üç buçuk atmaya başladım bile. Telkin ediyorum sürekli kendimi, eskiden ameliyat mı varmış diye. Dün doktora da söyledim. Bizim istediğimizde bu zaten ama ekstra bir durum olur su seviyesi azalır, acil müdahale edilmesi gerekir, açılman olmaz o yüzden kendini ona da hazırla dedi.
Birde ücretlerde artış olmuş o biraz moralimizi bozdu. Daha doğrusu moral bozmak değil de sinirimiz bozuldu. Doğum yapacağım hastaneyi başka bir özel hastane almış ve fiyatı arttırmış. Şimdi ayrıca hastaneyle konuşacağız, belki doktoru aradan çıkarabiliriz. Pişmanım tek bir doktora gittiğim için keşke devlet hastanesine, diğer hastanelere filan da gitseydim dedim ama olmuşla ölmüşe çare yok. Okuyan filan olursa öyle yapsın tek bir doktorla sınırlı kalmasın, her alternatife baksın ondan sonra karar versin.

İzmir'deydim 15 günden fazla bir süredir. Öyle iyi geldi ki anne yanında olmak. 30 yaşına geliyorum ama hala annemin eli sırtıma değdiğinde içimi huzur ve rahatlama kaplıyor :)
Annem, babam, kuzenlerim, teyzem, dayım hep beraber girdik yine yeni yıla. Sanırım en sıkıcı yılbaşı akşamı listesinde ilk sıraya otururdu bu sene.
Ufak tefek eksikler haricinde alışveriş listemizi tamamladık. Oda yapmıyoruz Devrim Rüzgar beyimize. İstemedim ben niyeyse, gereksiz gibi geldi. Park yatak aldık her odaya taşıyabilelim rahat rahat diye. Gerçi annem tutturdu ben ahşap beşik alacağım diye. Haksız sayılmaz öyle güzel şeyler yapmışlar ki benim bile içim kaldı, fakat en fazla 3-4 ay yatabilecek onun içinde, neyse al hevesin kalmasın dedim en sonunda. Bebek arabası travel set aldık oto koltuğu ana kucağı hepsi içinde. şampuanından, losyonuna kadar her şeyi tamamladık işte. Bir tek ev tipi ana kucağı, kulaktan ateş ölçeri ve şifonyeri kaldı(unutursak bakarız burdan). Yine çıkar bir ton eksik ama işte. İçim içimi yiyordu doğum pozisyonuna girdikçe erkenden doğacak hiçbir şeyi yok daha diye şimdi sakinim. Hemen gelebilirsin yavrum 1 ay sabretmene gerek yok o daracık yerde :DDD

Haberler bu kadar işte.
Balkonu kapattırdık pazartesi günü, şimdi onu temizlemeye girişeceğim azıcık suyla oynamış olurum(sıcak suyla tabi ki yoksa bu kara kışta ölürdüm). En çok özleyeceğim şeyin süpürge yapmak ve bir yerleri cifleyip ovmak olacağını söyleseler hadi be ordan derdim :))))

-Yeni türkü ve Bülent Ortaçgil dinliyoruz bugün. Seviyoruz bence.. Anne seviyor ne de olsa oğlu da sever :)-